Uykuyla uyanıklık arasında dolanıyorum.
O sırada biri dürtüyor, uyku ile uyanıklık arası
dediğim yerden uyanık olma haline biraz daha yaklaştırıyor beni. Ali abi bu, “kalk,
kahvaltıya gidiyoruz”
Saate bakıyorum 8.30. “Bizim koşu 13.30’da abi, ne bu acele 3’te
uyuduk zaten, İznik ayazında çadırdayız ve bu sene başka soğuk, saat başı uyandırmayın beni siz gidin, ben
biraz daha uyuyup geliyorum “ dedim.
Bir saat daha anca uyudum, uyumadım. Çadırı açtığımda
beni karşılayan şey, İznik Gölü, insanın bütün yorgunluğuna iyi gelen bir
görüntü, iyi ki buradaydım.
Foto:Özgür Uçan |
Kalkıp fuar alanına gittim. Yaklaşık dokuz saat
önce altmış kadar hayal ötesi azme sahip insanı 140 km’yi koşmaları için
uğurlamıştık. Bir süre bisikletle arkalarından takip ettiğim bu insanların
görüntülerini videoya almıştım. Birkaç gündür geriye dönüp -dönüp izliyor ve
hep aynı tepkiyi veriyorum: “Olabilir mi böyle bir şey?”
İznikultra başlangıcı |
Bizimkilerin kahvaltılarını yaptığı yere geri
dönmüştük. Seyir Butik adında ismiyle
müsemma bir mekân; kahvaltılıklar, ev yapımı börekler çörekler…Nasıl olsa
yakarsın, koşacaksın o kadar Ceyhun deyip gömdüm hepsini. Pişman değilim.
Zaman daralmıştı, Kamp alanına doğru yola çıktık.
Bizim ekip ağ atan balıkçılara takıldı bir müddet, tek başıma döndüm ve hazırlanmaya
başladım.
İznikli balıkçılar Foto:Ali Koç |
Sonra ikili de geldi. Ali abi koşamayacak halı
saha sakatı bu yüzden Özgür abiye verdi
numarasını. Kendisi bisikletle asfalt yollardan takip edecekti koşuyu. Sonradan
öğrendim ki Derbent’e 2 saatte çıkmış ve başlangıçı kaçırmış
Bizi start alanına taşıyacak servisler tarihi Ayasofya
Cami önünden kalktı, İznik tarih kokan bir ilçe gölünden bile tarih fışkırıyor.
Servise bindik, dolunca hemen hareket ediyor,
konu madem buraya geldi belirtmekte fayda var; organizasyon her adımı ince
düşünmüş ve bu kadar büyük coğrafyaya dağılmış bir maratonu kontrol altında
tutmak hiç kolay olmamalı.
Birer çay, bakkaldan çikolata, son olarak tuvalet
ihtiyacı ve hafif ısınma derken start zamanı gelmişti. Her zamanki gibi ön
tarafı zar zor zapt ediyordu görevliler,
hani öndekiler uçmayı biliyor ama bir de koşmayı denemenin hevesine
bürünmüş gibi hırslı ve hevesliydiler.
Foto:Tohum Otizm |
Geri sayım yapıldı, koşmaya başladık, kimseye
dokunmadan ön tarafa doğru ilerledim, daha ilk düzlükte etraftan gelen sesler
hiç iyi değildi.
Çoğu koşucu startın gazına gelmiş olmalı ki nefes nefese
ilerliyordu. Bariyerden atlayıp yolun karşısına geçtik. ilk
yokuşla beraber kopuşlarda başladı. Beşerli, onarlı gruplara bölündü kalabalık.
Benim de nabzım epey yükseldi ve patika koşusunun olmazsa olmazı yürümek,
böylece payıma düşmüş oldu. Tabi otuz saniyelik yürüyüşlerden bahsediyorum.
Yürürken bile birilerini geçmemeye çalışıyorum, çünkü inişi tek yapmak, her
zaman daha az riskli oluyordu geçen seneden aklımda kalmıştı bu.
Geçen yıl çok gereksiz gördüğüm iki kısmı
organizasyonun çıkardığını fark ettim. Bu noktaları kestirmeden geçen çok
sayıda kişiyi de farketmiştim.
Artık
tırmanış bitmişti. Sola kıvrımlı düzlük
bölüme girdik, bu dönüş sağlı sollu iki şeritle çok net işaretlenmişti fakat
bir grup yukarı doğru koşmaya devam etmişti. Seslenmeler, bağırmalar derken
dönen olmamıştı. Patikada en çok rastlanan durumlardan biri; hızlı koşacağım
derken etrafına bakmadan öndekini takip etmek, benim de başıma gelmişti bu, çok
can sıkan bir durum.
Düzlüğün solu uçurumdu: “Manzara mükemmel saati durdur otur manzarayı izle öyle güzel. “
İniş başlamıştı. Önümdeki arkadaş iyice farkı
açmıştı benimle, arkamda da kimse yoktu, velhasıl tam istediğim gibi bazı
noktalar çok dik, fren yaparken kalf bölgesinde
yangın çıkıyor ve sanki buralarda en ufak dikkatsizliğin sonucu takla olabilir diye,
temkinli ve hızlı inmeye çalıştım bu bölgede. Geçen seneki sekmelerim, kalça
ağrısı olarak dönmüştü bana. Manzara yine çok iyi, İznik bütün ihtişamıyla
karşımdaydı.
Dırazali Köyü’ne yaklaşmıştık, arkamdan patır
patır ayak sesleri bir grup geliyordu. İçlerinden biri öne fırladı,- bu daha sonra tanışma fırsatı bulduğum Menevşe’idi.
Beni geçip gitti, ama az sonra yanındaydım ,çocukların alkışlarına ve çaklarına
karşılık verdik ve tekrar tempomuzu
birbirimize uydurup öylece devam ettik.
Foto:Aksiyon footografları |
Caner Odabaşoğlu’nun geçen sene elli kilometre
koşarken kendi kendine söylendiği düzlüğe başlıyoruz , hani kolumda saat olmasa
zaman geçmiyor, yol bitmiyor derim öyle bir yerdi burası.
Bacaklarda güç var, nabız iyi tempoya devam
fotografçı arkadaş bana on üçüncü olduğumu söylemişti, devam ederken. Fena da
gitmiyorduk doğrusu, Fakat arkadan gelen 5-6 kişilik grup bizi geçti, bu grup
üyelerinin başta bahsettiğim kaybolan grup olma ihtimali çok yüksek
Foto:İsmet Ablay |
Kale görünmüştü artık, bitiş noktası değiştiği için kalan mesafeyi
tam kestiremiyordum ve sağa kıvrıldık. Düz
devam ilerden sol yapıp finish caddesine
girerken arkama baktığımda bir kadın koşucu hızlı yaklaşıyordu, yüklen dedim ben
arkadayım. Ama arkadan gelen koşucu son
gücüyle onu geçmişti. Ben de İznik halkının alkışları arasında bitiş noktasına
gelmiş bulundum.
Yine çok keyif aldığım bir koşu böyle bitti
işte. Bu küçük ilçedeki insanların ilgisini
başka yerde görmek çok zor, organizasyonu sahiplenmişler adeta.
Çini ,madalya, su, yoğurt, ayran ,çiğ köfte
derken alandan ayrıldık ve çadırı toplayıp kapanış yemeğimizi yiyip dönüş
yoluna koyulduk
Dönüşte soygun yoluna girmedik fakat bu sefer de
İstanbul trafiği bizi beklemişti, ki hep bekler.
Şimdiden özledim seni İznik, ben bu satırları
yazarken kim bilir ne yapıyorsun? Seneye
elli kilometrede görüşmek dileğiyle, gözlerinden öperim.
Tebrikler! Kaleminiz çok başarılı. Son 6km'ye bir şey yapmak şart:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim Caner abi,siz bulursunuz bir yolunu:)
Sil